AGSL den baska bir okula tayin istemek

AGSL programları, öğrenci ve öğretmenleri ilgilendiren konular
Cevapla
hakan önsöz
Mesajlar: 23
Kayıt: 26 May Cum, 8:04
Konum: Bekir Aksoy İ.Ö.O Çorum

AGSL den baska bir okula tayin istemek

Mesaj gönderen hakan önsöz »

2001 Eylül ayında, Bakanlığımızın açmış olduğu AGSL kadro sınavını kazanarak, AGSL; de göreve başladım. 2005-2006 il içi yer değiştirme başvurusunda bulunduğum şu günlerde, bu aşamaya nasıl geldiğimi sizlerle paylaşmak ihtiyacı hissettim. Bilgimi, becerimi, Sanat yoluna giren öğrenciler ile paylaşmak, onlara yeni ufuklar kazandırmanın heyecanını yaşamak ve kendimi de bir yandan yenileyebilmek adına olumlu bir adım attığımı düşünüyordum. Ne var ki zamanla bulunduğum ilin sosyal ve kültürel yapısının, bireylerin sanat yaklaşımlarının, Okulun yüce hedeflerinin çok çok altında seyrettiğini görmeye başladım. Tespitler:
1----2000 yılı Eylül ayında Okulun açılış haberi, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından, basın ve yayın organları aracılığı ile duyuruldu ve peşinden, İlde görev yapan tüm resim ve müzik öğretmenleri bir araya toplandı. Onlara konu ile ilgili bir sunum yapıldı. Öğretmenlerimizin Okulu tanıtıp yetenekli öğrencileri AGSL;ye motive etmeleri söylendi. Reklam ve tanıtımlara rağmen ilk sene Müzik bölümüne 20, Resim Bölümüne de 5 kişi başvurdu. Bunlardan da Okula kayıt yaptıran son rakam: Müzik: 16 , Resim :5 şeklinde oldu. Burada 16 müzik öğrencisinin yetenek sınavını geçmesinde, sınav kıstaslarının esnemesi ve buna bağlı töleransımızın artması etkili olmuştur. Normalde Okula girebilecek rakam 10 olması gerekirken yetersiz öğrencilerin de alınması ile sayı kabarmıştır. Bu yetersiz öğrenciler zaman geçtikçe, gelişmelerinde bir ilerleme olmadığını kendileri de görmüş, bu gerçeklerle her gün yüzleşmenin ezikliği ile sağa sola sataşmaya başlamışlardır.

2----Öğrenci alımlarında, gerçekleştirilen sınav sonuçlarının, Bakanlığımıza gönderilmesinin ardından, asil liste sayısının bile düşük olması durumunda, yeni sınav açılmasına dair yazı gelmekte ve zaten ziyadesi ile töleranslı yaptığımız sınavın iyice hedefinden uzaklaşması istenmiş olmaktadır. Bu konuda idealist davranış sergileyen çevre AGSL okulları ile Bakanlığımız arasında olumsuz diyaloglar yaşandığını da gözlemlemekteyiz. Burada şunu da söylemeliyim ki, Bakanlığın bu sözü edilen ek sınav taleplerine rağmen,(kontenjanı doldurabilme düşüncesi ile) sınav çıtasını aşağı indirmeyen Okulların çok daha başarılı oldukları görülmektedir.

3---Okula yönlendirme noktasında, ilköğretim okulları rehberlik hizmetlerinin yeterli olmamasından ve bu okullarda bulunan resim ve müzik öğretmenlerinin arzu edilen gayretli çalışmaları göstermemelerinden, AGSL; nin amaç ve hedefleri anlaşılamamış, başıboş öğrencilerin rasgele amaçsız müracaatlarına ortam sağlanmıştır. Sınava giren öğrencilerden birisinin acı bir itirafını sizinle paylaşmak isterim; Öğrenci, okuduğu ilköğretim okulundaki bir müdür muavininin kendisine ;hiçbir baltaya sap olamayacağını, onu bir tek AGSL nin avutabileceğini; söylemiş. Eğitim kurumları tarafından bile algılanamamış bir Lisenin, halk tarafından benimsenip ilgi görmesini beklemek doğrumudur?

4----Okula giren öğrencilerin ekonomik durumları içler acısı bir durum oluşturmaktadır. Okul aile birliği kurumu zaten felç durumda ve hiçbir faaliyete kaynak oluşturamaz durumdadır. Hal böyleyken öğrencilerden iyi enstrüman talep etmeyi bırakın 100$; lık basit Çin kemanı bile alabilen öğrenciye, zengin gözüyle bakılmaktadır. Hiçbir kaynak olmadığından, gerçekleştirilecek etkinlikler için kaynak aramak zorunlu hale gelmektedir.Çünkü bizler biliyoruz ki uygulama alanları yaratılmazsa öğrenilen bilgilerimiz kalıcı olmamaktadır. Bu durumda da kapısı çalınan bir esnafa bir daha gitmek uygun olmamakta, küçük bir ilde de şahsen dilenci durumuna düşülmektedir.
5 yıldır bu bağlamda bir çok faaliyet yapılmış olup(il içi- il dışı), artık hiçbir yere hiçbir şey isteyecek yüzümüz de kalmamıştır. Bütün bunlar yapılırken de öğrenci bu yaşadıklarımızdan bihaberdir.

5----Sağlıksız enstrümanlarla ses temizliği yakalanamamakta, çalgı ve orkestra derslerimiz işkenceye dönüşmektedir. Hele Hükümetlerimizin yapmış olduğu tek tip AGSL binası, fiziki olarak yetersiz olup, ısınma ve akustik ihtiyaçlarımıza cevap verememektedir. Akustik ortam için, kendi girişimlerimizle orkestra ve koro sınıflarını yumurta violleri ile kaplayıp nispeten işler hale getirmişizdir.

6----Okulumuzun, olması gereken yatılı binası yoktur. Şehir merkezinden 5 km. uzakta olan okula gitmek de, gelmek de zor olmakta, kötü hava koşullarında trafik ve doğal yaşam koşulları olumsuz durumlar oluşturmaktadır.

7----3 tane kadrolu müzik öğretmeni ile Don Kişot;un yel değirmenleri ile olan mücadelesini andıran bir uğraşı sergilemekteyiz. Antalya AGSL de 22 adet kadrolu Müzik öğretmeni olduğunu düşünürsek, bizim elde ettiğimiz başarıların Don Kişot örneğinden daha Ulvi olduğunu düşünüyorum.

8----Bütün uğraş ve çabalarımıza rağmen, AGSL öğretmenleri özel konum gerektiren durumlarına kavuşamamıştır. Düz lise yada ilk öğretim okullarındaki müzik öğretmenlerini gıpta eder hale gelmişlerdir. Çok farklı ve özel işler yapmalarına, toplumun özel ve yüksek beklentilerine cevap vermelerine rağmen, farklı bir yaklaşım görememişlerdir.
Bu yazıyı, sıkıntılarımı size anlatmak ve bir nevi içimi rahatlatmaktan öte, şu an benim gibi idealist duygularını tatmin edemeyip, hezeyan içerisinde olan arkadaşlarımın da, içinde bulundukları duruma işaret etmek ve belki bundan sonrası için, yukarıda eksikliğini hissettiğim konular üzerinde, olumlu bir şeyler yapılabilir ümidiyle yazdım.
Saygılarımla;

Hakan Önsöz
AGSL öğretmeni
enteresan
dadaist
Mesajlar: 16
Kayıt: 18 May Prş, 15:43

SABIR!

Mesaj gönderen dadaist »

Gerçek bir aydınlanmacı , köy enstitülerinin mimarlarından olan İsmail Hakkı Tonguç un kendi mektuplarından seçme sözleri, genç öğretmen arkadaşlarıma ışık olması dileğimle......





Her iş belirli koşullar altında yapılır. Koşullar olumsuz olsa da kişi bu koşulları yene yene işi başarır. Hiç bir sıkıntı karşısında Benim gücüm bu kadar, bundan fazlasını benden beklemeyin gibi bir mantığa sığınmayın. Bu ülke evlatlarından GERÇEK GÖREVi asıl böyle zamanlarda ister..

Öğretmenlikte başarı sabırla ve sürekli çalışmayla elde edilir. Ani başarılar hem pek azdır, hem de tesadüflerin getirdiği başarılardır.Alınteriyle kazanılıcak başarıların peşine düşmeli....

Gençler Hayatı Yeneceğim ilkesiyle yola çıkmalıdır. Bir davayı kötümser görmek için, sayılamıyacak kadar çok kanıtlar bulunabilir. Bizim görevimiz, böyle sebepler aramak değil, tam tersini yapmaktır.Büyük davalara atılanlar, hep zafer taklarının altından resmi geçit yaparak geçmezler. Onlar gerektiğinde ızdırapları da göze alanlardır.

Her iş belirli koşullar altında yapılır. Koşullar olumsuz olsa da kişi bu koşulları yene yene işi başarır. Hiç bir sıkıntı karşısında Benim gücüm bu kadar, bundan fazlasını benden beklemeyin gibi bir mantığa sığınmayın. Bu ülke evlatlarından GERÇEK GÖREVi asıl böyle zamanlarda ister..


_Biz bildiğini yapan insanlardan yeni bir toplum yaratmak için tarlaya tohum saçıyoruz. Bu tohumlar yetişince şunlar olacak; Yapamayacağı bilgiye güvenenler, onu topluma en yüksekten satanlar, çürük bilgilerine güvenerek toplumdan herşeyi isteyip asla doymayanlar; tüm saygınlıklarını yitirecekler. Yapamayanların , yalnızca vaaz edenlerin yerine YAPABİLENLER gelecek! Söylemek , yazmak, konferans vermek gibi çalışmaların hiçbiri, yapmanın yerine geçemez ve onun kadar kuvvetli olamaz.....
_Hazineye sahip olmak değil, onu kullanabilmek hünerdir...

_Genç öğretmen.... Devleti sağılan inek sayan, onu sürekli sömürmek isteyen , kişisel çıkarlarını her değerin üstünde tutan zihniyetten uzak duracaksın.

_Halka güvenmedikçe, onlar sevilmedikçe hiç bir iş başarılamaz. Onlara insanca ve sevgiyle yaklaşmalı, sorunlar tatlı dille anlatılmalı...
Genel olarak iyilik öyle bir silahtır ki bununla fethedilmeyecek kale yoktur. İnsanlar kendilerine yapılan iyilikleri takdir etmeseler de bunu yararsız sanmamalıdır.İyilik görenler birer ikişer bunu yapanın çevresinde toplanmaya başlar ve bir güç oluştururlar.
_Ruhen ve kalben , fikren BİRBİRİNE BAĞLI OLMAYAN insanlardan büyük ve sürekli, verimli, normalin üstünde iyi işler beklenemez.
-Yeni bir iş, önce insanların zihinlerine ve YÜREKLERİNE sokulur. İnsanlar o işin gerçekleşmesi için gerekli özveriyi yapmaya ancak bundan sonra hazır hale gelir. Elverişli koşullar hazırlanmadıkça, insanlar CANDAN kazanılamayacaktır. İnsanlara karşı sevgi ve içtenlikle hareket etmedikçe, değil büyük işler günlük, basit, mütevazi işler bile yürütülemez.
_Bir yöneticinin görevi; elemanlarını içten bir istekle ve taparcasına çalışmaya sevketmektir. Bu da emir vermekle olamaz. İnsanları iç dünyalarından yakalamak ve KUTSAL BİLİNEN GAYEYE doğru sürüklemek lazımdır.Yönetim işini üzerine almış olanlar, çok sabırlı, temkinli, soğukkanlı olmak zorundadırlar.
_Eğitim yöneticilerine yasalarla bir çok yetki ve olanaklar verilmiştir. Bunlardan maksat; topluma ,vefakar,yeni, diri, çalışkan, dürüst, yürekli , becerikli, sabırla dayanıklı, her zorluğu yenebilen, yaşamdan zevk alabilen, İNSANLARI SEVEBİLEN , CESUR yurttaşlar yetiştirmektir.
_Bir öğrenim kurumu; Öğrencilere kendi kendilerini idare etmeyi öğretmeli, kitap okuma alışkanlığı kazandırmalı, onları birer ŞAHSİYET haline getirmeli.

_Klasik yöntemleri kırarak, yeni işe göre yeni yöntemler bulmalı, kafayı bir motor gibi işletmelidir. Hayatta yeni olanaklar yaratmanın birinci koşulu, düşünmektir. Üstün düşünmek.
_Ne kadar çok çalışırsanız tek amacınız; zekanızı , mantığınızı işletmeniz olmalı. Elinizden çıkacak her iş önce kafanızdan çıkmalı,; okuyup öğrendiğiniz bilimler buna hizmet etmeli.
_Sorun bilinçli çalışmaktır
_Bulunduğu bölgenin nüfusunu, eğitim durumunu , yapılan masrafları bilmeyen , bunları ülke ölçeğinde değerlendiremeyen bir öğretmen, havada çalışıyor demektir.Ana ilkelere ve görüşlere ulaşmamıştır.Dolayısıyla işini anlamlandıramaz, değerlendiremez.
_İşleri hatıra, gönüle bırakmaksızın olduğu gibi görmek ve yürütmek en doğru yoldur. Görevini iyi yapmayanlar korunmamalı, kusurları gizlenmemelidir.
_Genç öğretmen! Tembellere , işsizlere yuva olan yerlerden kaç. İşine taparcasına bağlan. Gün gelecek , senin elinle yoğrulanlarda tıpkı senin gibi işine taparcasına sarılacaklardır.",



Bu gün asla bu tarz sorunlar yaşamayan bir çok AGSL lisesi de , bu olumsuz koşullardan şimdiki durumuna getirilmiştir; çabayla, emekle, terle, akılla, bilinçle. Yılmadan, çalışmayla. Hatta saydığınızdan çok daha büyük sorunlar da aşılmıştır. Eğer Büyük Önder ATATÜRK, sizin kadar kolay pes etseydi şu an Türkiye Cumhuriyeti olmazdı. Tabii ki zor koşullar olucak, ama bunlar asla aşılmaz değildir. Biraz SABIR diyorum kısası....


sevgilerimle
En son dadaist tarafından 09 Haz Cum, 3:15 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Dadaist
hakan önsöz
Mesajlar: 23
Kayıt: 26 May Cum, 8:04
Konum: Bekir Aksoy İ.Ö.O Çorum

Mesaj gönderen hakan önsöz »

Sayın Dadaist, şu aşağıda yazılı olan hikayedeki öğretmen benim. Gerçi Faik Tonguç hemşerim kadar ulvi bir misyona sahip olmak için daha çok pişmem gerektiğini biliyorum, ama burada ideal oluşturulması gereken bir AGSL ortamından söz etmek istemiştim, kaldı ki kendi formasyonumun durumundan bir şüphem olsaydı bırakın AGSL yi öğretmenliği bırakırdım...
Sevgilerimle

BİR ÖĞRETMEN ÖYKÜSÜ
Göreve başlayalı 4 yıl olmuştu ama yeni yeni öğretmen olmaya başladığını hissediyordu genç adam. Öğretmenlik öyle diploma ile birlikte sahip olunan bir şey değil diye düşünüyordu. Öyle olsa diploma ile beraber, öğretmen görünüşü, öğretmen söylevleri, öğretmen duruşu, öğretmen giyinişi, öğretmen şefkati vs. her şeyi vermeleri gerekirdi. İlk dört sene, pişmesi için gereken ortamı Ankara’da buldu. Burada öğrencilerle konuşmayı öğrendi, izlendiğini, hatta taklit edilmeye çalışıldığını ilk burada hissetti. Hayatında ilk kez özenilen ve yerinde olmak istenen bir kişi konumuna gelmişti. Kelimelerini itina ile seçiyor, verdiği en basit bir örneği bile ince ince tarttıktan sonra konuşuyordu. Elli çift gözün onu, anlattıklarını harfi harfine takip etmesi, hep heyecanlandırırdı. Öğretmenliğin, Adem’den bu yana süregelen otantik kalıpları içerisinde kalmak, klasikleşmiş tatlı sert öğretmen üslubunu korumak, hoşuna gitmiştir her zaman.
Askerlik görevini ifa etmek için Şırnak’a gidişi, öğretmenlikten uzaklaşacağını düşündürmüştü ilk başta… Irak hududunda, Ücra bir jandarma sınır karakolunda, Tim komutanı olmuştu. Karakolda rutin görevler vardı. Çevre nöbeti, gece devriyeleri, araç intikali vs. Günler sıkıcı geçmesin diye yanına beş on tane kitap almıştı. Yine de günler, haftalar geçtikçe canı sıkılmaya başlamıştı.
Bir sabah komutan onu yanına çağırdı. 29 Ekim Bayramını karakolda kutlamak istediğini, bunun için ne gerekiyorsa temin edebileceğini söyledi. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. İnanamıyordu duyduklarına… Şırnak’tan üst rütbeli subaylar da izlemeye gelecekmiş. Hayretler içinde kendi kendine aldığı görevi yineledi: “Ben! Irak hududunda! Dağ başında! 29 Ekim programı kutlayacağım!” Askerde bir kural vardır, “emir demiri keser!” ; kulağın işittiği görevi, diğer uzuvlar sorgulayamaz, yorum bile yapamazsınız.
“Emredersiniz komutanım!” derken, sesi titriyordu doğrusu. Şimdi Ankara’daki öğrencileri olacaktı ki; onlarla “dile benden ne dilersen!” Karakoldaki askerlerin birçoğu ilkokul mezunuydu ve hatta okuma yazma bilmeyenler bile mevcuttu…
Ertesi gün konvoy koruması için göreve gidildi. Aşağı Bağlıca köyüne geldiler. Orada ellerinde odunlarla okula giden çocuklar vardı. Garip bir his, genç adamı sanki okula doğru çekti. Şirin, tek odalı, bütün sınıfların, aynı odada eğitim gördüğü klasik bir taşra okuluydu Bağlıca İlkokulu. Okula doğru çıkan patika yolu birkaç çocukla beraber yürüdü. Kalın yün çoraplarından, ayaklarına zor olduğu anlaşılan lastik ayakkabıları gördü. Merakını yenemeyip sordu:
-“O ellerinizde taşıdığınız odunlar da ne?”
-“Odun”
-“Onu görüyorum, ne yapıyorsunuz odunu?”
-“Yakıyoruz sobada, ısınıyoruz…”
-“Öğretmeniniz mi istiyor bunları?”
-“Evet, herkes, her gün bir kütük kapar getirir okula!”
Sınıfa girdiler. İçeride birkaç çocuk vardı. Tepeden tırnağa süzdüler onu. Asker olduğu her halinden belliydi. Az sonra sınıf dolmaya başladı bile… Her gelen çocuk, elindeki odunu köşede hazırlanmış bir teknenin içine bırakıyor ve yerine oturuyordu. Nihayet öğretmen de geldi. Selamlaştılar. Yukarıdaki karakolda asteğmen olduğunu söyledi. Öğretmen, esas işinin köyün imamlığı olduğunu, öğretmen olmadığından, boş kalan zamanlarında öğretmenlik yaptığını, derslerde, karınca kararınca, ne biliyorsa anlattığını ve bu işten büyük keyif aldığını söyledi. İşte o an, Karakoldaki tören için, müthiş bir fikir geldi aklına genç öğretmenin. Yapacağı töreni bu çocuklarla gerçekleştirmek! Karakola dönünce aklındaki projeyi heyecanla komutana anlattı.
Komutanın bu fikri çok beğendiğini, bu konuda kendisinden daha çok görüş öne sürmesinden anladı. Asker, öğrenciler ve köylü vatandaşların katılımına ortam sağlayan bir 29 Ekim programı için kollar sıvandı. Artık bütün sorumluluk onda idi. Haftanın üç günü okula gidip, öğrencilerle birlikte olacak ve onlarla kafasında çizdiği programı hayata geçirmeye çalışacaktı. “İşte yine okula döndüm” dedi içinden…
İlk gün, hayatlarında ilk defa, gerçek bir öğretmen ile karşılaşmanın heyecanını ve mutluluğunu gözlerinde gördüğü, 6 ile 13 yaşları arasında 32 tane çocuk, karşısında duruyordu. Çocukların kabiliyetleri ile ilgili tespitlerini yapmak için hemen işe koyuldu. Hepsi de birbirinden kabiliyetli olan öğrencilerden birkaçını solist olarak seçti. Başlangıçta tutuk ve çekinik olan birçok öğrenci, türkülerin sıcak ve sevecen nameleri ile çözüldüler ve bülbül gibi şakımaya başladılar. İlk günden bu kadar türkünün hep bir ağızdan söylenebilmesine, Hoca efendi bile şaşırmıştı.
Ertesi gün, genç öğretmenin okula yaklaştığını gören öğrencilerin, coşkuyla kendisine doğru koştuklarını gördü. Sırtlarında çantaları, ellerinde odunları ile üzerine doğru koşuşan çocukların çizdiği tablo, hiç gözünün önünden gitmiyordu... Çalışmalar çok güzel, neşeli ve zevkli geçiyordu. İki haftalık çalışmanın sonunda, İstiklal Mücadelesi ve Cumhuriyet coşkusu düzleminde, tarihsel köşe başlarının ahenkli bir kombinasyonu içerisinde, işlenen her konunun, uygun türkü ve şarkılarla desteklendiği görkemli bir program ortaya çıktı.
29 Ekim günü, Karakolun avlusu, program için düzenlendi. Sabahın erken saatlerinde, traktörlerle, minibüslerle, öğrenciler ve veliler tören alanına geldiler. Komutan bütün velileri Karakolun girişinde tek tek kabul etti. Öğrencileri bir bir öptü. Onlara bayrak ve balon dağıttı.
Program çok güzel geçti. Askerler, öğrenciler, Veliler, Komutan ve Öğretmen… Hepsi çok mutluydu. Törenin en can alıcı kısmı ise işte bundan sonra başladı. Sunuculuk görevini üstlenen, muhtarın oğlu İsa’ydı. İsa törenin bittiğini duyurmak için mikrofonu eline aldı ve programda olmayan bir şiirin dizelerini dilinden düşürmeye başladı. O anda genç öğretmen yüreğinin büyümeye başladığını hissetti. Yüreği o kadar büyüdü ki, bulunduğu zamanın boyutlarını aştı sanki, sığmadı hiç bir yere… Ve aynı şiiri, belki bundan bir sene önce dinlese, bu kadar etkilenmezdi herhalde…
Vatan haritasında bir yer göster
Kuş uçmaz kervan geçmez bir yer göster
Kardeşlik bayraksa ellerde
Öfke, kin sevgiye dönüşmüşse
Yürekler atıyorsa insan insan
Orada bir öğretmen olacak…
enteresan
tevfik KAVUT
Mesajlar: 1
Kayıt: 30 May Sal, 6:51
Konum: ankara

Mesaj gönderen tevfik KAVUT »

Sayın Hakan ÖNSÖZ
Ben de size biraz daha sabır diliyorum arkadaşim.
unutma ki şu anda 5.yaşını yeni bitirmiş bir AGSL sistemi ile karşı karşıyassın.Gerek çevre,Valilik,Bakanlık ,Aile birliği sorunlar tabi ki belli, senin idealizmin de belli.
ileri yıllar senin istediğin gibi olacaktır arkadaşım. biraz sabır.
Sen demez miydin herşey Çorum - AGSL için
Mehmet Tevfik Tayyip KAVUT
ÇellOsman
Mesajlar: 4
Kayıt: 26 Ağu Cmt, 21:14
Konum: Kırşehir

Mesaj gönderen ÇellOsman »

Hakan Önsöz hocam, duygularınızı ve düşünce ve hislerinizi böyle açıkyüreklilikle anlattığınız için sizi kutluyorum. Tahmin ediyorum ki bu yazdıklarınız birçok müzik öğretmeninin düşüncelerine tercuman olmuştur.
reco
Mesajlar: 21
Kayıt: 04 Haz Cmt, 16:41
İletişim:

agsl de görev yapmak ....

Mesaj gönderen reco »

sevgili hakan arkadaşım ben 2001-2004 yıllarında valilik oluru ile 3 yıl tokat agsl de koro (işitme ve orkestra derslerine girdim...öğretmen olmadığından)öğretmenliği yaptım(ayrıca 3 okulda derse gittim) aynı sorunları yaşadık...24 alacaksın sınava giren 17 kişi ve kazanan 16 ..kişi .....daha sonra tekrar sınav açıldı ve diğer 17. arkadaşıda aldık..ve bunu birkaç yıl yaşadık..ama yılmadık okul idaresinin büyük desteği ile tokat ve ilçelerinde konserler yaptık.milli eğitim müdürlüğü okul formatını çok iyi tanımadığı için kendimizi (okulu)iyi anlattık ve sorunlar azaldı ..geç te olsa ... eminim sizler daha fazlasını yapmışınızdır.bazı illerde malesef problemler oluyor.. olacakta ... ama yılmamak gerekir o enerjiyi o hevesi kırmadan başkalarına aktarmak gerekir.bazı okullarda düne kadar 24 kişi tek sınıfta 1 öğretmenle piyano dersi yapıldığını biliyoruz..(öğretmen olduğu halde)ama sorunlar yavaş yavaş aşılıyor...ve bir not..17. aldığımız öğrenci şu an istanbul ünv devlet kons.2. sınıfa geçti..ve o 17 öğrencinin 12 si üniversiteli.. ekip çalışması şart (kültür dersi öğretmenleriyle iş birliği içinde )...ayrıca imkansızlık konusunda devlet her yıl agsl liselerine 15 milyar ödenek yollar çalgı vs.. alımı için sanırım haberiniz yok..... yada....neyse hocam bozma moralini ...ayrıca ben şu an antalya agsl koro öğretmeniyim.sana yanlış bilgi vermişler.kadromuz 18 norm 22 . ..bütün okulların normu zaten en az 22 dir a-normal bir durum yok...okul öysm verilerine göre %93 başarılı (kültür dersleri öğretmenleri-resim-müzik öğretmenleri-okul idaresi-veliler )EKİP ÇALIŞMASI var...keşke 22 ye tamamlasakta başrıyı %100 yapsak....geçen yıl 21 öğrenciden 20 si üniversiteli bu yıl da aynı başarıyı bekliyoruz....Ben yeni geldim ama ...ANTALYA AGSL DE EMEĞİ OLAN HERKESE TEŞEKÜRLER...BÜTÜN AGSL LERİ SEVİYORUZ VE SAYGI DUYUYORUZ..
reco
Kullanıcı avatarı
burju
Mesajlar: 38
Kayıt: 04 Ağu Cum, 16:58
Konum: trabzon

Mesaj gönderen burju »

bahsedilen okulun en son mezunlarındanım!
okul kışın hiç ısınmazdı!kat kat kazaklarla kabanlarla koro çalgı .. derslerine girildi.. titreyen bedenlerle ses açıldı şarkılar söylendi titreyen parmaklarla çalgı çalındı!
bakanlığın 24 kontenjanı dolacak diye olan öğretmenlere oluyor!
ne yazık ki okula gerçekten hedefi sadece muzik olan insanlar gelmiyor!!sonra 4yılın sonunda neden 19 kişiden(ilk yıl 24 sonra asıl yerinin burası olmadığını anlayanlar bıraktığı için 4yıl sonunda 19) 5kişi kazandı diye öğretmenlerin üzerine gidiliyor ve tüm suç onlara yükleniyor!
hakan hoca okulun gerçek amacına göre öğrenci yetiştirmek istediği için öğrencilere şöyle çalısın böyle çalışın,kantinde bahçede boşa zaman geçirmeyin,piyano odaları çalışma odaları hep boş,sadece sınav zamanları çalışmakla olmaz böyle 1yere varılmaz bu gidişle 4,5 kişi kazanır gerisi gazi caddesinde gezer dedikçe öğrenciler hakan hocaya kızdı tepki aldı kazanırız yaparız dediler..
peki ya sonuç???
5kişi kazandı geri kalanı gazi caddesinde...
olan öğrencilere oldu hakan önsöz kendinden bir şey kaybetmedi!o üzerine düşeni yapması gerekeni yaptı!onu dinleyen dinledi dinlemeyen kendi yolunu çizdi!
hakan önsöz hep en iyisini istedi! kendisinin yanı sıra okulunun, öğrencilerinin de en iyi yerlerde olması için savaş verdi!
kahretsin ki karşısındakiler onun kadar duyarlı değildi!

sn. hakan önsöz sizin gibi değerli 1öğretmenin öğrencisi olduğum için çok mutluyum! iyiki varsınız! sizi çok seviyorum! sizin gibi mesleğine aşık öğretmenlere ihtiyacımız var!!
"Bütün mesele iyi ve büyük görünmek değil, Gerçekten iyi ve büyük olmaktır."
kompozitor
Mesajlar: 13
Kayıt: 21 Eyl Prş, 20:30
Konum: SİNOP
İletişim:

Mesaj gönderen kompozitor »

sayın hocam aynı sıkıntıları biz ve anadoludaki tüm güzel sanatlar liseleri yaşamakta.Ama şu gerçeğide gözönüne almak lazım.Ben sinop güzel sanatlar lisesi orkestra öğretmeniyim.6 yıldır bu okulda çalışıyorum 4 öğretmenle(1 tanesi kadrolu)%60 gibi bir başarı yakaladık.Ancak,güzel sanatların bir cazibesinin kalmadığınıda belrtmek istiyorum.Bu okullarda çalışmak istemiyor.Çünkü artısı yok ve çok acı ama gerçek,herkes rahat peşine düşmüş durumda.Hükümetin bu okullara bakışı zaten belli.Üstelik doğru dürüst bir programımız yok.Neredeyse 53 tane g.sanatlar lisesinde 53 tane ayrı program uygulanıyor.Kimi sanat müziğine,kimi klasik müziğe,kimi halk müziğine ağırlık vermiş durumda.Zaten müfredat incelendiğinde ben bu müfredatı tam uygularım diyen bir öğretmen varsa,inanın müzik öğretmenliğini bırakırım.Bütün bunlar alt alta toplandığında ve bunlara ailelerin gelecek kaygısıda eklendiğinde ortaya vahim bir durum çıkıyor.Korkarım ki;büyük şehirler haricinde taşradaki okulların kapatılması yakında gündeme gelir.
Okullarımıza sahip çıkalım,onları kapattırmayalım,bilim ve sanat için bu okullara ihtiyacımız var
Cevapla