Kanneci'nin Doçentlik Sınavı (Bir gazete haberi)

Evlenme, hastalık, vefat, emeklilik, yer değiştirme vb. hertürlü kişisel haberler..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
bariton
Mesajlar: 35
Kayıt: 08 Haz Prş, 10:44
Konum: Samsun
İletişim:

Kanneci'nin Doçentlik Sınavı (Bir gazete haberi)

Mesaj gönderen bariton »

Resim Piyanist jüriden gitariste veto
Dünyaca ünlü gitar virtüozu Ahmet Kanneci, doçentlik sınavına takıldı. Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturulan 5 kişilik jürinin önüne çıkıp iki saat 'konser' veren Kanneci'nin doçentliği kurul tarafından reddedildi. İşin ilginç yanı, kuruldaki üyelerin biri viyolonsel, 4'ü piyano hocasıydı!

Gitar virtüözünü doçent yapmadılar

Dünyaca ünlü gitar virtüözü Ahmet Kanneci, doçentlik sınavında jüriye takıldı. 1000'den fazla konser veren Kanneci kararı şaşkınlıkla karşılarken, beş jüri üyesi arasında gitar hocası bulunmadığı belirlendi.

Dünyaca ünlü gitarist Ahmet Kanneci, doçentlik sınavında jüriye takıldı. Uluslararası birçok ödüle değer görülen, dünyanın her köşesinde sayısız konserler veren ve eserleri bulunan ve Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı'nda öğretim görevlisi olan Kanneci, geçen sene Şubat- Mart ayı döneminde doçentlik için başvurdu. Yazılı sınavlardan geçen Kanneci, Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturulan 5 kişilik jüri huzurunda sözlü sınava girdi. 25 Aralık'ta İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı'ndaki sınavda jüri, Mimar Sinan Üniversitesi'nden Prof. Hülya Tarcan, İstanbul Üniversitesi'nden Ova Sünder ile Cana Gürmen, Uludağ Üniversitesi'nden Koral Çalgan ile İstanbul Kültür Üniversitesi'nden Özer Sezgin'den oluştu. Kanneci, sözlü sınavda jüri karşısında 2 saat süreyle, hemen her dönemden sonatlarla bir konçerto seslendirdi.

'GİTAR PROFESÖRÜ YOK'

2 saatlik "jüri konseri"nden sonra Kanneci'ye, tek soru yöneltildi. Bir jüri üyesi, Vivaldi'den çaldığı parçanın, "Gitar için bestelenmiş orijinal eser olup olmadığını" sordu. Kanneci ise, "Hayır, gitar, bu besteden 100 yıl sonra icat edildi" karşılığını verdi. 5 kişilik jüri yaptığı oylama sonucu Kanneci'nin doçentliğini 2'ye karşı 3 oyla reddetti ve "seneye tekrar başvur" dedi. SABAH'a konuşan Kanneci, "1998 yılında, yemek masasında Doğramacı'nın verdiği doçentliği kabul etmedim. O yıldan bu yana master, doktora yaptım. Üniversitelerde ders verip binlerce öğrenci yetiştirdim. Ama jüri yetersiz buldu. Bundan sonra beni denetleyen bu insanları izleyeceğim" dedi. Hacettepe Üniversitesi Konservatuvar Müdürü Prof. Dr. Erol Belgin de, Türkiye'de gitar alanında doçentliğe başvuran ilk kişinin Ahmet Kanneci olduğunu belirterek şunları söyledi: "Şu anda YÖK'de gitar alanında profesör yok. Bu nedenle seçici jüri en yakın alandan seçiliyor" dedi. Nitekim viyolonsel hocası olan Çalgan dışındaki jüride bulunan tüm uzmanlar, konservatuvarda piyano alanında öğretim üyeliği yapıyor.

PAVAROTTİ'Yİ HATIRLATTI
Ünlü gitar virtüözü Ahmet Kanneci, İspanya Hükümeti'nin verdiği bursla Alicante Oscar Espla Yüksek Konservatuvarı'nda eğitim aldı. Jose Tomas ve Fransa'nın Perpignan Kenti Devlet Konservatuvarı'ndan birincilikle mezun oldu. 1963'te Türkiye'ye gelen ünlü tenör Pavarotti, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde üç temsillik bir anlaşma yapmıştı. Ancak Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nün Pavarotti'nin ilk temsili kötü olduğu için anlaşmayı iptal ettiği de iddia edilmişti.
Sema AKBAŞ / ANKARA

http://arsiv.sabah.com.tr/2007/01/11/gun136.html
"Meclis'te çalındı yine tanbur ile neyler; aşık-ı biçarelerin gönlünü eyler"
Kullanıcı avatarı
alpozeren
Mesajlar: 49
Kayıt: 23 Oca Pzt, 13:14
Konum: İstanbul
İletişim:

Cehennem Fıkrası

Mesaj gönderen alpozeren »

Türkiye ile ilgili olarak değişik versiyonlarını sık sık dinlediğimiz; cehennemde, Türklerin kazanının başında bir zebaniye gerek olmadığı; çünkü o kazandan çıkmak isteyenlerin bizzat kazandakiler tarafından engellendiği fıkrası, bir kez daha hayat buldu demek ki :( ÜAK'ın tutumu çok ilginç. Yaşadığımız uçsuz bucaksız küreselleşme sürecinde; ülkende yok ise; "ki ülkemiz gitarın anavatanı olmadığına göre...", en uygun ülke veya ülkelerden YÖK tarafından denkliği kabul edilmiş yükseköğretim kurumlarından hiç olmazsa bir ya da iki gitar profesörünü davet edersin; Sayın Kanneci de dünya çapında bir gitar sanatçısı olduğuna göre, alacağı akademik ünvanın çok daha uluslararası bir saygınlığı olur ve de böylesine üretken, çalışkan bir sanatçı YOK YERE küstürülmemiş olur. YOK YERE ifadesini de bilinçli olarak kullandım. Çünkü; kendi adıma, ben, herhangi bir alanın
değil profesörü, ordinaryus profesörü dahi olsam; ALANIM DIŞINDA BİR KONUDA JÜRİ ÜYELİĞİ TEKLİF EDİLSE, O JÜRİ ÜYELİĞİNİ, BİLİM ETİĞİ'ne AYKIRI OLDUĞU GEREKÇESİYLE REDDEDERİM. ANCAK NE YAZIK Kİ AKADEMİK CAMİADA ÖYLE İNSANLAR OLABİLİYOR Kİ ( sözüm meclisten dışarı ); BÖYLE DURUMLARDA,"Yaşasın X Kişi elimize düştü; hadi biraz süründürelim de karizmamız olsun" ŞEKLİNDE DÜŞÜNECEK KADAR "PSİKOPAT" YAPIYA SAHİP OLABİLİYORLAR... Sayın Kanneci'nin jürisinde; gitar uzmanı bulunmadığına göre, Sayın Jüri üyelerinin değerlendirmelerini "GİTAR EKSENLİ BİLİMSEL KRİTERLERE GÖRE YAPMALARI" neredeyse olanaksızdır... Bu durumda; değerlendirmelerinin temel noktası büyük ölçüde Sayın Kanneci'nin çalışını beğenmeleri ya da beğenmemeleri "SUBJEKTİFLİĞİ"ne sıkışıp kalacaktır. Bu durum da; Sayın Kanneci doçentliği haketsin ya da etmesin SINAVIN BİLİMSELLİĞİNE GÖLGE DÜŞÜRECEKTİR VE DE KESİNLİKLE DÜŞÜRMÜŞTÜR...Örneğin Sayın Kanneci; işini gücünü bırakıp, iç hukuk yollarını da tüketip, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımış olsa; Mustafa Kemal'in 1924 yılında öngördüğü "müzik alanında özünden kopmadan çağın dinamiklerini yakalayabilme" hedefinin YANİ MÜZİK ALANINDA DA GEREĞİNCE BİLİMSEL OLABİLME HEDEFİNİN NE DENLİ UZAĞINDA OLDUĞUMUZ, uluslararası bir tokat gibi suratımızda patlayacaktır. Çözüm önerisi düşünecek olursak; aklıma ilk anda, Sayın Kanneci'nin, "Bundan sonra, beni değerlendirenleri izleyeceğim" sözünden de yola çıkarak; kamuya açık olarak yapılan "doçentlik" vb. sınavların kalabalık uzman topluluklarınca izlenmesini teşvik etmek geliyor. Örneğin Ahmet Kanneci'nin sınavını Raffi Aslanyan, Erdem Sökmen, Hasan Cihat Örter, Erkan Oğur vb. ustalar, ellerinde birer kamera ile izleselerdi acaba sonuç yine bu şekilde mi olurdu diye düşünmeden edemiyorum...Mahkemelerdeki yargıçların dahi; sağlıklı karar veremeyeceklerini hissettikleri zaman, davadan çekilme haklarının olduğu ülkemizde; ÜAK ın da "Ben Gitar konusunda uzman değilim; o nedenle jüride yer almam BİLİM ETİĞİ ne ters düşecektir..." diyecek bir veya birkaç profesöre "Hayır; patron benim. Ne emredersem onu yapacaksın ve bu sınavda jüri üyesi olacaksın..." diye direteceğini sanmıyorum...Bu konu, çooook farklı boyutlarıyla; günler, haftalar boyu tartışılabilecek bir OLUMSUZ VE HANTAL birikime sahip olduğu için; yazıma ŞİMDİLİK, İsmet İnönü'nün "EHVEN-İ ŞER, ŞER LERİN EN KÖTÜSÜDÜR..." yaklaşımını anımsatarak son vermek istiyorum. Bu gibi jürilerin de; yakın gelecekte, birer ENGİZİSYON MAHKEMESİ ortamından; o kapısında kul köle olduğumuz, süründüğümüz medeni ülkelerdeki gibi BİLİMSEL DEĞERLENDİREBİLME!...ortamına dönüşebilmesini umut ediyorum.
Saygılarımla.
Kullanıcı avatarı
Admin
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi
Mesajlar: 543
Kayıt: 03 Haz Cum, 22:00
Konum: Ank/Aksaray
İletişim:

Basındaki yorumlar...!

Mesaj gönderen Admin »

Sabah gazetesinin web sitesinde yapılan yorumlar aşağıdaki gibidir:
Ne demeli? Zirve12.01.2007 11:02:50
Şasırmayın tabiii.. Akademi dünyamızın kanıyan yarası. Kimsede bu sorunlara bir çözüm bulamamış nedense!!! Birde bu alanı olmadığı halde o alandan yabancı yayın istenmediği için doçentlik sınavına girip alanlara ve hala o halanı bir çıkış yolu olarak görüp doçentliğini almaya çalışankara ne demeli??? Araştırsınlar bakalım neler çıkıyor ortaya!!!

Kürşat Öztürk 12.01.2007 03:24:39
Çok üzüldüm, Kanneci çok severek dinledğim ve uluslararsı üne sahip bir isim. Doçentlik çalışmalrı dahil bütün akademik yükselmlerin uluslararası ölçütler, özgür, şeffaf ve çalışmaların gücüne göre yapılması gerekli. Değilse kişisel tercihler ön plana çıkabilir. Mozart yaşasa acaba doçent olabilirmiydi...

Muharrem Karagöz 12.01.2007 00:12:12
doktorun bile konservatuvar müdürlüğü yaptığı bu ülkede bir sanatçı nasıl akademik kariyer yapsın..opera sınavları sanki farklımı 11 kişilik heyetten klarinet veya trompet çalan olmadığı halde bu enstrumanları sınav yapıyorlar..bu yüzden akademik müzik dibe vurmuş durumda..

Baran Kırmızıgül 11.01.2007 16:56:49
ya bu ülkede sanatcıya ne zaman değer verilmiş ki simdi verilsin jüri dedikleri insanlar da suç yok onları oraya gönderen de problem var yazık olmus hocama bu ne terbiyesizlik ya.............

Cem Caylak 11.01.2007 11:16:05
Secilen jüriye bakarmisiniz okuyunca güldüm.O jüri Ahmet Kanneciyi dinledikleri icin kendilerini şansli hissetmeli.Bahaneye bakin profesör yokmus. Türkiyede Klasik Gitar alanindaki akademik eksikligi (profesör) kapatacak sayili Gitaristlerimizden.Başka söze gerek yok.

Necati Demir 11.01.2007 11:15:26
Kurulun viyolonselist ve piyanistlerden oluşması sorun degil,o kurula Fazıl Say'da başvursa o da geçemezdi,çünkü ben eminim ki o kuruldakilerin çoğu sahnede bir kaç defa olmuş,o zamanlarda da çaldıgı eserleri berbat etmiş insanlardır yani klasik kötü müzisyen kıskançlıgı...
http://www.memurlar.net adresindeki yorumlar ise aşağıdaki gibidir.
Atabey19, 11 Ocak 2007 12:45
Canım Türkiyemden manzaralar. Sayın Ahmet Kanneci hiç uğraşmasın. Gitsin yurt dışına alsın doçentliğini de profesörlüğünü de biz de buradan seyredelim. Bir kez daha değeri bilinmeyen ender şahsiyetlerimizin neden yurt dışına kaçtığını oturup düşünelim. Bu jüri nasıl elde etmiş acaba kariyerlerini? Yazık! Gerçekten yazık!

Allah devekuşuna biliyor da kanat vermiyor. Verseydi biliyor ki dama bacaya konacak ve yıkacak. Ama bizim uçmayı beceren kanatlı devekuşları böyle dam, baca bırakmıyorlar işte.

Anlayana... SAYGILAR EFENDİM

Kumpiter 11 Ocak 2007 11:42
Çekememezlik var işin içinde. Masa başında verilen doçentliği bile kabul etmemiş adama...

Einstein bile bizim ülkeye gelse, sınıfta kalır, orası kesin.

azadinsan 11 Ocak 2007 11:19
Tek kelime ile dozu kaçırılmış kışkançlık. Kışkançlık en aşağılık duygudur. Başarılı tüm insanları bekleyen en büyük tehlike budur. Bu duygu insanoğlunun en ilke alt beyninden kaynaklanır ve tedaviside yoktur.Kıskanç insanın alt beyninden gelen bu içdüsel hareket bezan ölümlre bile sebebiyet verecek kadar zarar vericidir. Kışkançlığın zararlarından başarılı insanları kurtarmanın en önemli yolu ise başarılı kişileri imtihan edecek kişilerin olgun ve objetif kişilerden seçilmesi zaruretidir. Oysa bizde böyle insn sayısı ise çok azdır.
İlker Sarıer
Takvim Gazetesi: 12 Ocak 2007

Gitar jürisi!

Dünyaca ünlü gitar virtüözümüz Ahmet Kanneci, doçentlik sınavı için başvurmuş.
Sevgili YÖK'ümüz, 5 kişilik bir jüri oluşturmuş.
Yazılı sınavlarını daha önce veren gitaristi sözlüye çekmişler.
Ahmet Bey, 2 saatlik bir süre sonatlarla enfes bir resital vermiş.
Konser sonunda ünlü gitariste bir tek soru sormuşlar:
- Vivaldi'den çaldığınız eser, özel olarak gitar için mi bestelenmiştir?
El cevap:
- Hayır, çünkü gitar bu besteden 100 yıl sonra icat edildi.
Güler misin, ağlar mısın, yoksa saçını başını mı yolarsın!
Ne yapmış jüri biliyor musunuz?
2'ye karşı 3 oyla gitar ustasını sınavda çaktırmışlar. "Seneye gel" demişler!
Meğerse, Türkiye'de şu anda bir tek bile gitar profesörü yokmuş!
O sebeple jüri üyelerini yakın branşlardan seçmişlermiş...
Jüri üyeleri, gitarın ne zaman icat edildiğinden bile habersiz ama dünyanın en ünlü gitar ustasını sınavda çaktırıyor.
Oha be!
Türkiye'de sadece profesyoneller birbirinin kurdu değil, akademisyenler de birbirinin düşmanı...

Kaynak: http://www.takvim.com.tr/2007/01/12/yaz ... 0-104.html
Selahattin Duman
Vatan Gazetesi, 12.01.2007

O bülbül gitarına konar ama diplomana konmaz

Bu lafım dışarılarda koca koca mektepler bitirip, marifet edindikten sonra Türkiye’ye gelip gözünü akademik kariyerlere dikenlere.. Gitar virtüözü Ahmet Kanneci de bunlardan biriydi.. Ne demişler? Darbukada tel olmaz, bundan iyi ders olmaz..

Darbukacı Beyazbulut, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfus politikalarını yürütenler tarafından kendisine bir türlü “yakışıklı isim” bulunamayanlardan biri..

Kendisi gibi kafa kağıtlarında “esmer vatandaş” olarak tarif edilen saz ekibindeki arkadaşlarına baktı..

Cıgaralığa karışmış ot yüzünden hafif buğulanmış bakışı “Hazır mıyız arkadaşlar?” der gibiydi.. İki keman, bir klarnetten oluşan ekip yay gibi gergin, işaret bekliyordu..

Boru değil onlar çalacak, İstanbul’dan gelmiş meşhur gazeteciler dinleyecekti.. Meşhurların en meşhuru Çetin Altan da icra edilen müzik eşliğinde eşi Solmaz Kamuran ile dans edecekti..

***

Her şey yolunda giderse, Başkan Piriştina’nın talimatı ile gece yarısı bir yerlerden tedarik edilen ayak orkestrası alkış alacaktı..

Bedava kayıntıdan başka, arpa da vardı.. Belki Başkan Piriştina aferin bile çekecekti..

Beyazbulut, beklenen baş işaretini yapıp darbukasına yumuldu.. İki kemanın yayı aynı anda tellere süründü.. Klarnet ilk nefesle çatlayacakmış gibi ses çıkardı..

Darbukacı Beyazbulut aynı zamanda orkestranın solisti olduğundan “valsi gelen” misafirler için ağzını açtı:

“Ayva çiçek açmııış.. Yar mııı geleceeek?”

Çetin Altan daha ilk dönüşünü bile yapmamıştı ki zınk diye durdu.. Beyazbulut’a döndü.. Elinin parmaklarını göstererek “Vals..” dedi.. “İki.. Dört..”

AL SANA VALS
Esmer vatandaşlar taifesinden Darbukacı Beyazbulut, lal olmuş kalmıştı..

Bu “iki dört” talimatının “Saat ikiden dörde kadar aralıksız çalın” manasına gelip gelmediğini bir an için düşündü..

Akademik kökenli bir müzisyen olmadığından ve sıradan bir master bile yapmayı dahi akıl etmediğinden bunun “vals ölçüsü” olduğunu bilemedi.. Kısa bir tereddütten sonra elemanlarına baktı.. Baş işaretleri ile anlaştılar.. Müzik yeniden söz oldu, dilden döküldü..

“Sevemez kimse seniii.. Benim sevdiğim kadaaar..”

Şarkı belki vals için yazılmamıştı ama belli ki “iki.. dört” ölçüsü tutmuştu.. Veya Çetin Altan pes etmişti.. Müziğin el verdiği kadarı ile vals oynadılar..

O gün İzmir’in trafiğe kapalı bir caddesinde, bir yaz gecesi yaşananları önceden gören büyüklerimiz çok önceden hamlesini yapmıştı..

Memleketimizde, ahali Avusturya’dan ithal edilen küp şekeri bulamayıp, çayını kuru üzümle kıtlatırken ve daha tek bir şeker fabrikası açılmamışken konservatuvarlar kurulması bundandır..

Valsi gelenlerimize hayrı büyük olmuştur..

***

Medya leşkerlerinin “Dünyaca ünlü gitar virtüözü” diye tarif ettiği Ahmet Kanneci de tıpkı Darbukacı Beyazbulut gibi bir müzik adamı..

(Virtüöz: Çaldığı enstrümanı fritöz gibi rahat kullanan müzik adamlarına verilen bir nevi asalet unvanı..)

İspanya hükümetinin bursu ile Alicante Oscar Esplà Yüksek Konservatuvarı’ndan eğitim almış..

Fransa’daki Perpingan Yüksek Konservatuvarı’ndan mezun olmuş..

Sonra memlekete gelip “Ben illa ki Türkiye’de gitar profesörü olacağım..” diye tutturmuş..

İŞİN SONU YOK..
İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı’na başvurup doçentlik imtihanına girmiş.. Bu akademisyenlik hevesini de anlamış değilim.. Allahtan büyüklerimiz işin başında suyu kesmişler.. Yoksa önüne gelen üniversite kapısından içeri girerdi..

Yurttan Sesler Korosu’nun konserinden sonra müzisyenleri tek tek sayarlar hani.. İşin yoksa her birine bir kocaman e-unvan ekle nefes tüket:

“Klarnette Profesör Doktor Hüseyin İleri.. Darbukada Doçent Doktor Atilla Mayda..”

Hayda!!

Billurcu takımına unvan verdin, diyelim.. Ondan sonra assolistleri nasıl zaptedeceksin?

Gönül Yazar’ı diyelim profesör yaptın, Bülent Ersoy çıkıp da;

“Ben bu ülkenin askerlik yapmış, sünnet olmuş tek kadın sanatçısıyım.. Ordinaryüs profesörlük benim hakkım..” dese ne lazım gelir?

Her neyse..

Üniversitelerarası Kurul yine de kibar davranmış.. İyilerinden dört piyano ile bir viyolonselden oluşan (aralarında profesör de var) hocalardan kurul oluşturmuş..

Ahmet Kanneci’yi önlerine dikip “De buyur.. Göster sanatını..” demiş..

***

Ahmet Kanneci iki saat gitarı tırmalayıp durmuş.. Konseri bitince tek soru sormuşlar..

“Vivaldi’den çaldığın parça gitar için mi yazılmıştır?”

Hımmm!

Koskoca kurul bunun gitar için mi Erdal Acar için mi yazılıp yazılmadığını bilmez mi?

Sana sormasının sebebi karakterini test etmek.. Bakalım büyüklerine asi misin? Haddini biliyor musun?

Profesör adayı cevap vermiş:

“Hayır.. Gitar, Vivaldi’nin ölümünden bir asır sonra icat edildi..”

Hımmm!!

“Peki çaktın.. Seneye bir daha gel..”

PAVAROTTI KOVULDU
Halbuki “Siz nasıl uygun görürseniz..” dese belki bir oy daha alıp üç ikiyle sınavı geçip doçent olacak..

İki vakte kadar da gitar profesörü.. Hangi evin kapısını çalsa kız verirler..

Hükümet adamları, şişman kadınları maaşa bağlayıp bağırttırmak için operalar kurduktan sonra Pavarotti diye biri gelmişti..

Ankara’da üç konser verecekti.. Sene 1963.. İtalyan Pavarotti daha ilk konserde cırtladı.. Ankara Devlet Opera Balesi de işine son verdi..

Pavarotti o günden beri bu olayın şoku içinde.. Ne zaman Türkler tarafından kovulduğu aklına gelse, oturup bir lenger makarna yiyor..

Böyle böyle sahnelere sığmaz oldu..

***

Kıssadan hisse şu.. Pavarotti olabilirsin.. Dünyanın gözünün içine baktığı Ahmet Kanneci de olabilirsin ama büyüklerin huyuna gitmezsen profesör olamazsın..

Üstelik bizim akademik sistem, dışarıda öğrenim yapıp gelenleri hiç sevmez..

Profesör olacaksan git dışarıda ol.. Bizimkilerin ekmeğine gözünü niye dikiyorsun?

Senin yaptığına resmen “zurnacının karşısında limon yemek..” denir..

Unutma ki müzik ruhun gıdasıdır.. (Bu laf nerden çıktı şimdi?)

Kaynak: http://www7.vatanim.com.tr/root.vatan?e ... id=4&wid=1
En son Admin tarafından 15 Oca Pzt, 0:08 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
sincap
Mesajlar: 3
Kayıt: 13 Oca Cmt, 0:43
Konum: anKARA

Ahmet Kanneci'yi tanımaya ne dersiniz?

Mesaj gönderen sincap »

Ahmet KANNECİ 1957'de doğdu. Müzik alanındaki teori eğitimine Türkiye'nin önde gelen bestecilerinden Turgay ERDENER ile başladı. İstemihan Tavİloğlu ve Ali SevgİÂ’den armoni ve kontrpuan dersleri aldı. 1977 yılında Julian BYZANTINE ile tanıştıktan sonra çalışmalarını tamamen klasik gitara yoğunlaştırdı. ODTÜ Mimarlık FakültesiÂ’ni bitirdikten sonra İspanya Hükümeti'nin verdiği bursa hak kazanarak gittiği Conservatorio Superior de Música Óscar Esplá de Alicante'de José TOMÁSÂ’ın sınıfından ve ayrıca Fransa'nın Perpignan kenti Devlet KonservatuvarıÂ’ndan “Birincilik Ödülü” ile mezun oldu. Konserini dinleyerek tutkunu olduğu ve 30 yıldır dersler aldığı Alirio DÍAZ gibi ünlü bir virtüöz ile birlikte çalma şansına sahip oldu ve olumlu kritiklerini aldı.

AvrupaÂ’daki çalışmalarını tamamlayıp ülkesine döndükten sonra dört ayrı konservatuvar ve üniversitede gitar bölümlerini kurdu. 1993 yılında “Fulbright Araştırma Bursu” kazanarak araştırmalarını sürdürmek amacıyla ABDÂ’ye gitti. KANNECİÂ’ye Fulbright Komisyonu tarafından “Sanatta Ömür Boyu Başarı”, ODTÜ Senatosu tarafından “Takdir”, Harran Üniversitesi ve Isparta S.D. Üniversitesi tarafından da “Fahri Doktora” ödülleri verilmiştir. Aralarında Museo Andrés Segovia (İspanya), Carnegie Hall (ABD), Merkin Concert Hall (ABD), Royal Festival Hall (İngiltere) ve Teatro Colón (Arjantin) gibi salonlar da bulunan üç kıtada çeşitli yerlerde birçok konser verdi. Birlikte konser verdiği sanatçılar arasında Ayhan Erman (Keman), Jorge Cardoso (Gitar), Victor PIkaIzen (Keman), Selva ERDENER (Soprano), Dorothy RANDOLPH (Barok Keman), Şefika KUTLUER (Flüt), Ekrem Öztan (Klarinet), Hiroki Terashima (Gitar), Javier Garcia MORENO (Gitar) ve Diler ARGAT (Piyano) gibi önemli isimler vardır.

Sanatçı halen Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı ve Sevda - Cenap AND Müzik VakfıÂ’nda gitar öğretmenliği yapmaktadır. Çalışmalarını kendisine ithafen yazılan bestelere ve Türk gitarist Savaş ÇEKİRGE ile birlikte başlattıkları araştırmalara yoğunlaştırmıştır. T. ERDENER, F. SAY, J. CARDOSO, F. ORTIZ, E. BAYRAKTAR, H. E. KORKMAZ, İ. TAVİLOĞLU, N. BOSNA, M. A. CHERUBITO, C. PADRO, T. WALKER, M. TOROS, T. SHAHIDI, M. HOSHINO, H. TERASHIMA, F. CUENCA gibi önemli besteciler KANNECİÂ’ye ithafen eserler bestelemişlerdir.

Audio Kayıtları
-A.Vivaldi “Guitar Concertos” (LP) TURKOFON, ADK86-002, 1986
Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Senfoni Orkestrası, Şef G. Aykal

-“Guitarras del Mundo” (CD) EPSA, 1995
E. Bayraktar

-“Guitarras del Mundo” (CD) EPSA, 1996
T. Erdener

-“Anatolian Pieces” (CD) BMG, 74321392882, 1996
T. Erdener, E. Bayraktar, H. E. Korkmaz, İ. Taviloğlu

-“Popular Classics” (CD) SONY Classical, SK 87946 2, 2002
Narvaez, Bach, Sanz, Sor, Albeniz, Granados, Llobet, Tarrega, Villa-Lobos, Cardoso

-“Italian Baroque Music” (CD) SONY Classical, 82876782012, 2006
Cimarosa, Scarlatti, Zemboni, Brascianello

-“Erdener Integration” (CD), SONY Classical, 886970268820, 2006
T. Erdener

Edisyonları (SCA Yayınları)

1. Ustam Alirio Diaz, Biyografi – 2000
2. 6 Anatolian Pieces, Ertuğrul Bayraktar
3. 3 Anatolian Songs, Ertuğ Korkmaz
4. 3 Anatolian Tunes, Turgay Erdener
5. Anatolian Song, İstemihan Taviloğlu
6. Anatolian Dance and Song, Anonim
7. 5 Preludes, Misak Toros
8. 5 Grotesques, Turgay Erdener
9. 3 Miniaturas, Misak Toros
10. 10 Etudes, Misak Toros
11. Loneliness, Turgay Erdener
12. 3 Pieces, Muammer Sun
13. 3 Pieces, Savaş Çekirge

İthaf Eserler

-Turgay Erdener
Five Grotesques
Loneliness
Three Anatolian Tunes
Sonata for Solo Guitar (4 mov.s)

-Ertuğ Korkmaz
Sonata – Fantasy (3 mov.s)
Three Anatolian Songs
Concerto for Guitar & Orchestra

-İstemihan Taviloğlu
Sonata No:1 (4 mov.s)
Turkish Song "Daldalan"

-Ertuğrul Bayraktar
6 Anatolian Pieces

-Miguel Angel Cherubito
Tres Piezas para Guitarra

-Fazıl Say
Concerto for Guitar & Orchestra

-Taliphan Shahidi
Concerto for Guitar & Strings

-Misak Toros
Sonata for Guitar

-Jorge Cardoso
Temha de Ahmet “Milonga”

-Francisco Ortiz
AhmetÂ’s Temha

-Carlos Padro
Prelude No.2

-Timothy Walker
Challenge

-Masashi Hoshino
Cinco Canciones

-Hiroki Terashima
Two Pieces

-Ali Rıza Saral
Sonata

-Francisco Cuenca
Fantasia Sonata

Ayrıca
-Burada sayılamayacak kadar çok uluslararası ve ulusal konser
-Her pazartesi saat 20.00 - 21.00 arası TRT Radyo 3'te canlı "Klasik Gitar" programı

Kaynak: http://www.kanneci.com
Sorular, sorular ve sorular?

1. Acaba jürideki sayın Profesörler -eğer kıskançlık değilse- hangi bilimsel gerekçeyle onu başarısız saydılar?
2. Türkiye bir muz cumhuriyeti mi? Böyle göz göre insanların hakkı yenecek ve kimse buna ses çıkarmayacak?
3. Kanneci'yi sınıfta bırakan jüri üyelerinin hangi birinin karnesi bu kadar dolu?
4. Hangi jüri üyesine eserler ithaf edilmiş?


Sanırım dünyaya rezil olduk.....
-------------------------------------------
YaPaNLaR YaŞaYaNLar, eLeŞtİrEnLer iSe YaŞaYan öLüLerDir......
Fayezz
Mesajlar: 28
Kayıt: 14 Eyl Prş, 12:39
Konum: ANKARA

Şaşılacak bir durum değil....

Mesaj gönderen Fayezz »

Ben denilen ortada şaşırılacak bir durum göremiyor. Yüzyıllardır yaşanılagelmiş sıradan bir durum. Asırlar önce Bach'ın dahi sınav kaybedebildiğini düşünürsek, sayın Ahmet Kanneci'nin sınav kaybedişine şaşırmamak gerekir diye düşünüyorum.

Hamburg St: Jacobi Kilisesi’nin yeni bir orgçu aradığını duyan Bach, hemen başvurdu ve sınava girdi. Sınavı dinleyenlerin arasında bulunan ve kilisenin vaizi olarak çalışan Neumeister de Bach’ın org çalmasından çok etkilenmişti. Ama sınav sonuçları açıklandığında Johann Joachim Heitmann’ın birinci olduğu anlaşıldı!!!

Müziği doruklara taşıyan BACH sınavı kaybetmişti....

"Seçkin olan , hangi türde ortaya çıkarsa çıksın , sayıca çok olan tüm sıradanların hemen birleşip, seçkin olanı geçerli kılmamak, hatta mümkünse onu boğmak için tezgah kurmaları anlaşılmaktadır. Gizli parolaları ise "KAHROLSUN DEĞERLİ OLAN" dır. Hatta kendileri de bir meziyete sahip olanlar ve bu meziyetin ününe erişmiş olanlar bile , değerli olanın parlaklığı yüzünden kendi ün leri bir okadar daha az ışıldayacağı için yeni bir değer in ortaya çıkışından hoşlanmayacaklardır" Bir kimseyi kıskanılmaya değer yapan, yargı gücü bulunmayan kandırılmış kitle tarafından büyük bir adam olarak görülmesi değil, gerçekten büyük oluşundandır" demiş Schopenhauere !

Bunları bildiğimize göre niye şaşırıp rezil oluyoruz onu anlamış değilim. Nice profösörler tanıyoruzki Kanneci'nin sanatının yada bilgisinin binde birine sahip olmayan... Bunu hepimiz biliyoruz öyle değilmi..Çok açık ve net bir durum. O zaman neden şaşırıyoruzki:)
erhan.mustafa
Mesajlar: 1
Kayıt: 18 Oca Prş, 14:27
Konum: ISPARTA-Suleyman Demirel Universitesi-G.S.F

Ünvan mı?Sanat mı?

Mesaj gönderen erhan.mustafa »

Sayın Ahmet KANNECİ, Türkiye'de yine bir ilke adım atmıştır.Bu ilk; sınırları cetvelle çizilemeyen, sanatçımıza göre kültürle çizilen dünyamızda ve bu dünyada gerçek yerini bir türlü bulamayan ülkemizde gerçekleşti. Bu öyle bir gerçek ki dünyanın en uçlarında sanat ve bilim insanlarına ihtiyaç duyduğumuz alanlar üzerinde oynanan bir melodram senaryosu biçimine benzetilmeye çalışılmaktadır.
Bugün gazetelerde," Ahmet Kanneci doçentlik komisyonuna takıldı" haberi
Ahmet Kanneci'nin değil maalesef görevinin onurlu sorumluluğunu idrak edemeyen komisyonun başarısızlığıdır.
Sanattaki yeterlilik ülkemizde ne yazıkki,KPDS=UDS+LES gibi sanatçının gerçek uğraş alanlarındaki yeterliliğini karşılayamayan bir ölçme ve değerlendirme mekanizmasının işlediği bir ülkede çıkan olağan bir sonuçtur. Adı geçen kıriterler neyazıkki gelecek sanatçı=yorumcu adaylarımıza olumsuz tınlayan bir akord bozukluğunu duyurmaktadır.Kısacası çalgılarınızı kutularına kilitleyip rafa kaldıralım. Neden iki saate yakın bir zamanımızı tüm müzik dönemlerinden eserlerin sahip olduğu bir yorumlama sürecine girelimki? Alanımızda acaba Ahmet KANNECİ düzeyinde çalgısına her yönden hakim PROFESÖR yada DOÇENTLERİMİZ var mıdır?Eğer var ise bugün hakettikleri mevkidelerdemi yoksa NEREDELER? Saygılarımla.........

Öğ.Gör. Mustafa ERHAN
onder35
Misafir
Misafir

Mesaj gönderen onder35 »

Bir jüri üyesi, Vivaldi'den çaldığı parçanın, "Gitar için bestelenmiş orijinal eser olup olmadığını" sordu. Kanneci ise, "Hayır, gitar, bu besteden 100 yıl sonra icat edildi" karşılığını verdi.


Bu Juricikleri juriliğe getiren insanları kutluyorum. :? :?:
ercanbas
Mesajlar: 1
Kayıt: 28 Şub Cmt, 20:11

Re: Kanneci'nin Doçentlik Sınavı (Bir gazete haberi)

Mesaj gönderen ercanbas »

Bu memlekette çalışkan, akıllı, becerekli ve yetenekli olursan bir şey olamazsın ama dr.doç.prof. hatta cumhurbaşkanı bile olursun :(
Cevapla